melihgorgun

Sinopale, Uluslararası Sinop Bienali

In Uncategorized on Aralık 17, 2009 at 7:16 pm

Sinopale, Uluslarası Sinop Bienali
Karadeniz kıyısındaki en eski şehirlerden biri olan, yüzyıllardır değişmeyen adıyla tanrıça Sinope’nin kenti “Sinop”, izole edildiği alan içinde tarih boyunca birçok kültürü barındırmıştır

Osmanlılar döneminde Sinop, özel gemilerin üretildiği bir ticaret kentiydi. İmparatorluğun kabuk değiştirmesi sürecinde, kentin bu işlevi elinden alınmış, 1887’de tarihi tersanesi hapishaneye dönüştürülmüştür. Böylece Sinop, bir gemi üretim ve ticaret merkezi iken bir hapishane kenti haline gelmiş, yoksulluğa terkedilmiştir. Anadolu’nun en kuzey noktasında, tek bir yoldan giriş-çıkışı olan bir burunda bulunan Sinop’un coğrafi konumu da kentin izolasyonunda destekleyici rol oynamıştır. Siyasi otoritenin baskıları ile Sinop tam bir “hapishane kenti”ne dönüşmüştür.

Sinop Hapishanesi’nde toplum için “tehlikeli” bulunduklarından, çoğunlukla düşünce suçluları hapsedilmişlerdir. Ancak bu, hapishanenin farkında olmadan tersine bir işlev üstlenerek ciddi düşünsel üretimlerin ortaya çıkması için bir ortam oluşturmuştur. Ayrıca bu, Sinop şehri ve yaşayanları arasında bir sinerjinin ortaya çıkışını desteklemiş ve Cumhuriyet tarihi içinde altı çizilmeden muhalif bir kent olarak tanınmasını sağlamıştır. hapishanenin farkında olmadan tersine bir işlev üstlenerek ciddi düşünsel üretimlerin ortaya çıkması için bir ortam oluşturmuştur. Ayrıca bu, Sinop şehri ve yaşayanları arasında bir sinerjinin ortaya çıkışını desteklemiş ve Cumhuriyet tarihi içinde altı çizilmeden muhalif bir kent olarak tanınmasını sağlamıştır.

Soğuk savaş döneminde Sinop, ABD’nin “büyük kulak”ı olmuş, Sovyetler Birliği’ni kontrol altında tutmak amaçlı kurulan Nato üssü olarak kullanılmıştır. Dünyanın bir yarısının dâhil olduğu “blok”un “öteki blok” tarafından kontrol edildiği bir nokta olmuştur. Bu askeri üs, Michel Foucault’un yorumladığı “Panoptikon*”da olduğu gibi, “tam amacına uygun bir şekilde en hâkim tepeye kurularak içerideki ve dışarıdakinin eş zamanlı olarak görülmesi ve istihbarat verilerin en iyi şekilde değerlendirilmesi için merkez olmuştur”. “Kendi kulağını ve gözünü kapatan devlet” kentin ekonomisini neredeyse tümüyle buradan gelen gelire bağımlı kılmıştır. Buradaki yalnız bırakılmışlık, toplumu düşünmenin ve bağımsız olarak üretmenin önemi konusunda bilinçlendirmiştir.

Yeni ortamlar ve birliktelikler için makul bir süreç

Merkezi siyasi yönetimin modernist politikalar çerçevesinde uyguladığı kültür ve sanat politikaları burada Sinoplu’nun düşünme yetisini çok defa tetiklemiş ve mutaassıp olamayan, hatta oldukça da çağdaş bir şehirli profilinin oluşmasına yol açmıştır. Düşünce suçluları (Sabahattin Ali, Eşber Yağmurdereli gibi yazarlar), onların hapishane çıkışlı üretimleri ve yoğun ilgi gören merkez programlı sanat etkinliklerinin izlenme yoğunluğu, gelecek yıllarda daha bilinçli, sorgulayan ve talep eden eğitimli bir “yeni merkezin” alt yapısı için ortam hazırlamıştır.

Doğal ve kültürel zenginlikleri şehrin merkezinde bir hazine gibi ortada dururken, bunları değerlendirme gereği duymayan resmi otoritenin karşısında bir “karşı-davranış” olarak gelişen şey, kültür ve sanatın artık bilinçli tüketilmesi ve “değer” olarak saklanması için duyulan, geliştirilen “şey” olmuştur. Bu bilinmezlik durumunu betimleyen sözcük, bienalin kavramsal çerçevesini oluşturmuştur.

Tanımlanamayan durumun dönüşümü

‘şey’ varlığı bilinen ile bilinmeyen, her-şey ile hiçbir-şey arasındaki sonsuzluğu içermektedir.

Birinci Sinop Bienali’nde, sanatın gözünden ‘şey’ olmanın kaçınılmaz gerçeği, sorumluluklarımız ve görmezden geldiklerimiz, yeniden oluşum ve yıkım karşısındaki duruş, boşluklarımız ve saflığımız, “şey”lerin yoğun olarak yaşadığı Sinop Hapishanesi’ne yerleştirilen yapıtlarda tartışılmıştır.

Sinop tarihsel süreçte sanatla ilgisini tekrar tartışmaya açmıştır. Bu eski yerleşke kodlarını aramakta, kendini tekrar kodlamaktadır.

Amaç – Araç İlişkisi

Bir çok gencin sanat eğitimi almak için çaba göstermesi, estetik kaygılarla üretim eylemine geçme güdüleri, günlük yaşamın üzerinde geçtiği tarihi doku, burada artık yeni bir yapının inşasının başlamasına neden olmuştur.

Devletin seksenlerden sonra yürüttüğü kültür ve sanat politikaları özel sektöre endekslenmiş, sanat artık yalnızca özel sektörün pazarlama aracı olmuş ve ayrıştırılmış (segmente edilmiş) hedef kitlelere yönelik tüketim nesnesi haline getirilmiştir. Artık sosyal kaygılar gütmeyen, yalnız ekonomik hedefleri olan kültür sanat politikaları, kültür ve sanatın merkezde toplanmasına neden olmuş, Sinop gibi izole kentler global sistemin tamamen dışına atılmışlardır. Bu politikalar, Türkiye’deki modernleşme sürecinin içselleştirilmeden yarıda kalmasına neden olmuştur.

Bu durumda şöyle bir soru gündeme gelmektedir: Sivil inisiyatif, yerel, ulusal ve uluslararası dinamikleri harekete geçirerek yeni bir yapı oluşturabilir mi? Merkez ile çevre arasında bitmiş olan ilişki karşısında alınacak yeni tavır ne olmalıdır?

İşte “Sinopale” buna yanıt vermek için oluşturulmuş bir yapıdır.

Sinop ve Bienal (Sinop + Biennale= Sinopale)

“Sinopale 2” temel olarak kendi kullanım alanında, kendi pratiğini geliştirecek bir yapı olarak tasarlanmıştır. Bu yapı, politikası olmayan bir alanda sivil inisiyatifleri harekete geçirerek bir politika oluşumu konusunda talep uyandırmak üzere kurgulanmıştır.

Temel düşüncesi tabanından gelişen Sinopale, yerel (ve bölgesel) düşünceyi uluslararası bir dile dönüştürerek, dünya kültürüne katkıda bulunmaktadır. Bu tür etkinlikleri uluslararası alanda değerli kılan da budur.

“İhtiyaçlar, Zorunluluklar, Yapılacaklar ve Sonuçlar”

“Sinopale 2” diğer bienallerden farklı olarak kentte yaşayanların da üretim sürecine katılacakları bir sanat etkinliği olarak hayata geçirilmiştir. Sinopale sanatsal bir sivil toplum etkinliğidir.

İkinci Sinop Bienali’nde sanatçılar, halkın katılımıyla gerçekleştirdikleri atölye çalışmalarında, bir yandan yerel sorunların uluslararası dilde ifade bulmasını sağlarken, diğer yandan değerlerine sahip çıkma bilinci yaratmayı ve uluslararası gündemde olup yerelin fark etmediği konulara dikkat çekmeyi amaçladılar.

Sanatçıların yapıtları, tercihleri doğrultusunda Sinop Hapishanesi, Etnografya Müzesi, Selçuklu Medresesi gibi mekanlara yerleştirildi. Şehir içindeki tüm alanların kullanıma açıldığı performans programında yine Sinop merkezli yapıtlar ön planda idi. Yerel halkın sanat üretimine katılması için gerekli araçlardan biri olan interaktif yapıtlar “içselleştirme” sürecini da hızlandıracak bir işleve sahip olmaları bakımından önemlidirler.

“Sinopale 2”, altmış sanatçısı, organizasyon ekibi, ve 29.000 Sinoplu ile bir bütün olarak var oldu. Kendini bu bütünün bir parçası olarak görüp, bu oluşumun temelini atanlar, gelecek yıllarda oluşacak benzeri yeni yapılara örnek teşkil edeceklerdir.

Yorum bırakın